Karatepe-Aslantaş, Osmaniye ili, Kadirli ilçesi sınırlarında M.Ö. 8yy.da, yani Geç Hitit Çağında, kendisini Adana ovası hükümdarı olarak tanıtan Asativatas tarafından, kuzeydeki vahşi kavimlere karşı bir sınır kalesi olarak kurulmuş, Asativadaya diye adlandırılmıştır. Kalenin batısında, güney ovalardan Orta Anadolu yaylasına geçit veren bir kervan yolu, doğusunda Ceyhan Irmağı (tarihi Pyramos) bugün ise Aslantaş baraj gölü yer almaktadır. Yüksek kulelerle donatılmış T-biçimli anıtsal iki kapı binası kale içine açılıyordu. İki kule arasında, üstü açık bir geçitten sonra bir eşiğin arkasında bazalttan mil yatakları içinde dönen anıtsal ahşap bir kapı aşılarak bir sahanlığa, bunun yanındaki iki yan odaya, gene sahanlıktan da kale içine giriliyordu. Güneybatı kapı binasının iç tarafındaki kutsal alanda çifte boğa kaidesi üstünde Fırtına Tanrısı’nın boy heykeli yer alıyordu. Kapı binalarının iç duvarları bazalt bloklara işlenmiş aslanlar, sfenksler, yazıtlar ile günün inanç ve yaşayışını sergileyen kabart-malardan oluşan duvar kaplamaları ile donatılmıştır. Bugüne kadar bilinen Fenike ve Hiyeroglif (Lucva) yazı sistemlerindeki en uzun çift dilli metin birer kere her iki kapı binasında Fenike’ce 3. bir örneği de kutsal heykel üzerine işlenmiştir. Böylelikle, Fenike metninin okunabilmesi sayesinde, henüz tam anlamıyla çözümlenmemiş olan, Anadolu’da M.Ö.2 bin yılının başlarına kadar geri giden hiyerogliflerin nihai çözümüne olanak sağlayan bir anahtar ele geçmiş oldu. İşte bu yüzdendir ki Karatepe-Aslantaş yazıtları Mısır hiyerogliflerinin okunmasını sağlayan ünlü Rosetta taşına benzetilmiş, uluslararası bir üne kavuşmuştur. M.Ö. 2.bin yılda Anadolu’ya hakim olan başkenti bugünkü Boğazköy (tarihsel Hattusas) olan Hitit İmparatorluğu M.Ö. 1200 yıllarında “Deniz Kavimleri” baskını sonucunda parçalanıp dağıldıktan sonra, Torosların güneyinde Malatya, Sakçagözü, Maraş, Kargamış Zincirli gibi bazı krallıklar kurulmuş, bunlar daha sonra, çeşitli aşamalarda Asurluların eline geçmiş yağmalanmışlardır. Asativatas'’ın hükümdarlığı işte bu döneme rastlar. Kurduğu kale de büyük olasılıkla Asurlular tarafından M.Ö. 720 sıralarında Salmanasar V. ya da M.Ö. 680 yıllarında Asrhaddon tarafından yakılıp yıkılmış ve terkedilmiştir.İç ve dış surların çevrelediği kaleye yüksek kulelerle donatılmıştır T-biçimli anıtsal iki kapı binasından giriliyordu. İki kule arasından, üstü açık bir geçitten sonra bir eşiğin arkasında bazalttan mil yatakları içinde dönen anıtsal ahşap bir kapı aşılarak bir sahanlığa geçiliyordu. Kapı binalarının iç duvarları bazalt bloklara işlenmiş aslanlar, sfenksler, yazıtlar ile günün inanç ve yaşayışını sergileyen kabartmalardan oluşan duvar kaplamaları (ortostatlar) ile donatılmıştır. Bugüne kadar bilinen Fenike ve Hiyoglif (Luvice) yazı sistemlerindeki en uzun çift dilli metin birer kere her iki kapı binasına; Fenikece 3. Bir metin örneği de kutsal heykel üzerine işlenmiştir. Böylelikle, Fenike metninin okunabilmesi sayesinde, henüz tam anlamıyla çözümlenmemiş olan, Anadolu’da M.Ö. 2. bin yılının başlarına kadar giden hiyeroğliflerin nihai çözümüne olanak sağlayan bir anahtar ele geçmiş oldu. İşte bu yüzdendir ki Karatepe-Aslantaş yazıtları Mısır hiyerogliflerinin okunmasını sağlayan ünlü Rosetta taşına benzetilmiş, Uluslar arası bir üne kavuşmuştur. 1945 yazında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Eski Doğu Uygarlıklarını Araştırma Enstitüsü’nden Prof. H. Th. Bossert eşliğinde bir ekip Kayseri’den Toros geçitlerini aşarak Çukurova’ya doğru eski Hitit kervan yollarını araştırmak üzere yola çıktıkları keşif gezisi sırasında ilk defa, Kadirli’nin doğusunda bir “Aslantaş” olduğuna dair haber alır. Bunun üzerine 1946 Şubat ayında H.Th. Bossert Halet ÇAMBEL ve Adana Müzesi Müdürü Naci KUM çok zor şartlarda yapılan, son kısmı at sırtında yörede ilkokul Öğretmeni olan Ekrem Kuşçu rehberliğinde tamamlanan bir yolculuk ile “Aslantaş” denilen sonradan bir boğa kaidesi olduğu anlaşılan taşın yanına varırlar. Böylece söz konusu kaidenin yanı sıra yazıtlı kabartmaların da bulunduğu bir demir çağı kalesinin kalıntıları bilim dünyası tarafından keşf edilmiş olur. H.Th. Bossert ve U. Bahadır Alkın denetiminde 1947 yılında resmen başlanır. 1952’de Halet ÇAMBEL, İtalyan uzmalar ile beraber mimari kabartmalara bir müzeye taşımadan, yerinde bırakarak restorasyon ve konservasyon çalışmalarını başlatırlar. Bunu 1957 yılında kalıcı saçakların yapılması izler Türkiye’nin ilk açık hava müzesinin temelleri atılmıştır. 1958’ de ise kaleyi çevreleyen 7715 hektar alan, Milli park ilan edilerek kalenin doğal çevresi ile beraber korunması sağlanır. 1970’li yıllarda, Ceyhan Nehri üzerine, Halet ÇAMBEL önderliğinde toplanan, tüm itirazlara rağmen kurulan ve yoğun çabalar sonunda ancak kret kotu uygun yüksekliğe çekilen Aslantaş-Barajı, bugün Karatepe- Aslantaş kalesinin bulunduğu tepenin ve karşı kıyıda yer alan tarih öncesi katmanları çok eskilere uzanan Domuztepe’nin eteklerini yalayan bir göl oluşturur. 1987 yılında çalışmalara tekrar başlanır; tümlenen eserler ayağa kaldırılır.