Kadın sancılandığında köyün ileri gelen ve doğumdan anlayan bir kadını yani ebe çağrılır. Sac üzerinde ısıtılmış beyaz toprak gelinin üstüne hafifçe serpilir. Sancı sıklaşınca sağına soluna birer kadın oturur. Doğum zor olursa bir fincanın içine su konup, Kuran’dan ayet okunur. Buna “fincan yazdırma” denir. Daha sonra kadının kocası çağrılır. Kadının üzerinden üç defa atlatılır. Hanımına, kocasının elinden dökülen sular içirilir. Doğumdan sonra bebeğin göbeği kesilip bir beze sarılır. Geline pekmez, yağ ve ceviz karışımından yapılan hapsa içirilir. Sonra bebek pekmeze bulanıp belenir. Akşam olunca yıkanır ve pekmezle tekrar belenir. Doğum yapılan eve üç gün yemek getirilir.
Doğan çocuk evde, aile çevresinde hatta komşularda sevinçle karşılanır. Oğlan çocuğu olanların evi taşlanırdı. Doğum haberini alan komşular anneye sütünün çoğalması için aside, yağlı ballı pişirip ikram ederlerdi. Loğusanın başucuna al basmasın diye okunmuş ekmek koyarlardı. Bebeğin yüzüne ise sarılık olmasın sarı tülbent, anneyi al basmasın diye kırmızı örtüye Kuran-ı Kerim koyarlardı.
Bebeğin yedisinde, bebeğin başına yeşil yaprakla su silkinerek yedi kırkı, kırkında ise kovanın içine kırk taş atılarak o su ile bebek y yıkanırdı. Kırk gün çocuk evden dışarıya çıkarılmazdı. Bebek bir eve ilk defa gittiğinde, ev sahibi bebeğin koynuna, yumurta, şeker, ekmek koyardı.
Ölüm, bir dönüm noktasıdır. Dolayısı ile birtakım gelenekleri de beraberinde getirir. Bölgemizde ölüm adetlerinden bazıları şöyledir: Ölünün çenesi çatılır. Kuran okunur. Bunlar bitince sevenleri ağıtlar söyler. Ağlayanların ellerindeki mendiller toplanır ve “sabırla ağlayın, tövbe edin, kelime-i şahadet getirin” denir. Ölü evine üç gün yemek getirilir. Evde devamlı Kuran okunur. Üçüncü günün sonunda bir keçi veya koyun kesilip, yemek verilir. Buna “üç gün yemeği” denir. Yemekten sonra devir kebrine oturulur. Ölüye hatim indirilir. Ölünün ıskatı fakirlere, cenaze namazından sonra dağıtılır. Daha sonra kırk mevlüdü okunur.